Emzirmenin Ruh Sağlığına Etkileri

                   Emzirmenin Ruh Sağlığına Etkileri

Emzirme anne ile bebek arasında yakın, sevgi dolu bir ilişki kurulmasını kolaylaştırır. Bu da anneyi duygusal olarak tatmin eder. Doğumdan sonra yakın temas bu ilişkinin gelişmesine yardımcı olur. Bu durum “duygusal bağlanma”(bonding) olarak adlandırılır.

Eğer bebekler doğumdan hemen sonra annenin yanında kalırlarsa ve emzirilirlerse daha az ağlarlar ve daha çabuk gelişebilirler.

Emziren anneler bebeklerine daha şefkatli davranırlar. Bebeklerinin onları çok meşgul ettiğinden ve gece beslemekten daha az yakınırlar. Bu annelerin çocuklarını terk etme ya da ihmal etme olasılığı diğer annelere göre daha azdır.

Bazı çalışmalarda anne sütü ile beslenmenin bebeğin zeka gelişimine, entellektüel yapısına olumlu etki yaptığı bildirilmektedir. Yaşamın ilk haftalarında anne sütü ile beslenen düşük doğum tartılı bebekler, yapay beslenen bebeklere göre ileri yaşlarda zeka testlerinde daha başarılı olurlar.

Emzirme eylemi daha çok duygusal bağ kurma ve güven hissi duyma ile yakından ilişkilidir. Güven duymak gibi hayati bir ihtiyacı gidermek için bebek her istediğinde bu ihtiyacın karşılanması gerekir.

Bebekler sadece karınlarını doyurmak için emmezler. Maruz kaldıkları ışıklar, renkler, sesler, gürültüler, dokunuşlar onları aşırı derecede uyardığında ve duygusal olarak rahatlamaya ihtiyaç duyduklarında da annelerine yakın olmak ve emmek isterler. “Açlıktan emmek istiyorsa emzireyim ama duygusal bir ihtiyaçsa emzirmesem de olur, beklesin, babası kucağında oyalasın” diye düşünebilirsiniz. Ama bu bir bebek için geçerli değildir. O küçücük bebecik yaşadığı sıkıntının, acının açlıktan mı aşırı uyarılmaktan mı kaynaklandığını ayırt edemez, bilmez.  Umrunda da değildir zaten. Bebeğin tek bildiği, her türlü sıkıntının tek bir çözümü olduğudur: MEME!

Bir bebeğin fiziksel ihtiyaçlarının duygusal ihtiyaçlarından daha önemli olduğu biz yetişkinlerin algısıdır. Ama bebeğin fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan sağlıklı ve mutlu bir şekilde büyümesi için açlık kadar sıkıntılı anlarında sakinleşme ihtiyacının da karşılanması gerekir. Böylece bebekte anne ve babasına ve yaşadığı dünyaya karşı güven duygusu geliştirir. İhtiyaçları karşılanmamış bir bebek ise güven duygusundan yoksun kalır ve bu eksiklik hayatının her evresinde onu takip eder. (Dr.Tomris Cesuroğlu-Emzirme Notları)

Emzirme doğumla birlikte başlayan, anne-bebek ilişkisinin çok özel anları paylaşmasına, yakınlaşmalarına olanak sağlayan, bebeğin dış dünyaya uyumunda yumuşak bir geçiş sağlayan, hem anneyi hem de bebeği besleyen, bağlanmayı kolaylaştıran önemli bir süreçtir. Bebek doğum öncesinde anne karnında güven içindedir ve doğumla birlikte yeni bir sürece, ortama geçmesi gerekmekte ve süreçte her şey anne karnındaki kadar kusursuz değildir. Dış dünyanın doğası gereği bakımla ilgili olabilecek aksaklıkları göğüslemesini anneyle kurulacak olan güvenli bağlanma, temel güven duygusu ile sağlayacaktır. Emzirme esnasında bebeğin alışık olduğu annenin sıcaklığı, kokusu, sesi, dış dünyaya yumuşak bir geçiş yapmasını sağlarken annenin zamanında bebeğin ihtiyaçlarını giderebilmesi, sarıp sarmalaması, dokunuşu, kapsayıcı olmasıyla yatıştırıcı görevi görmesine yardımcı olacaktır. İlk yıllarda kurulacak olan bu bağlanma örüntüsü hayat boyu çevresiyle uyum içinde yaşamasına, güvenli bağlar kurmasına, kişilerarası ilişkileri daha sağlıklı sürdürmesine yardımcı olacaktır. Kendine daha fazla güven duyan ve toplumsal açıdan daha uyumlu, ikili ilişkilerde güvenli bağlanma özelliklerini sergileyen bireyler olacaktır. İlk duygusal ilişkiler aynı zamanda bebeğin psikososyal gelişiminin ve gelecekteki zihinsel sağlığının da temelini oluşturmaktadır. Çocuk, devam eden bir şekilde, kendisini seven ve ihtiyaçlarıyla kendini tanımlayan, hassas, duyarlı ve tutarlı bir cevap vermeyi bilen bir yetişkine sahip olduğunda, güvenli bir bağ kuracaktır. Kendini güvende hissetmek, özerklik, uyum sağlamak, başkalarıyla ilgilenmek, ilişki kurmak ve sürdürmek, sosyal ilişkiler kurma kapasitesinin gelişmesinde olumlu katkı sağlayacaktır. Bebekler dış dünyayı ebeveynlerinin gözleriyle görmekte ve deneyimlemektedir. Doğumdan itibaren bebeğin algısı ebeveynle birlikte yaşanan deneyimler üzerinden ebeveynin algıları, tepkileri ve davranışları rehberliğinde oluşur ve biçimlenir. Bebeğin bu ikili ilişkideki deneyimleri bakış açısını, bakış açısı ise gelecekteki gerçeklik algısını şekillendirecektir. Anne-bebek ilişkisi gebelik öncesinden başlayan ve yaşam boyu süren bir ilişkidir. Sağlıklı anne-bebek ilişkisini sağlayan unsurlar gebelik öncesine dayanmaktadır. Annenin kendi annesiyle bağlanma örüntüsü, çocukluk dönemi deneyimleri, annenin yaşı, evlilik doyumu, bebek sahibi olma motivasyonu, önceki gebelik öykülerindeki özellikler, varsa kayıplar, istenen bir gebelik olması, gebelik sürecindeki fiziksel ve ruhsal sağlığı, ebeveynlerde ruhsal hastalık olması, gebelikte travmatik/stresli yaşam olayları, çevrenin ve eşinin bebekle ilgili beklentileri, kendi zihnindeki bebeğiyle ilgili tasarımları (imge bebeği; anababaların bebeklerini nasıl algıladıkları, yorumladıkları ve yaşadıkları; onunla ilgili hayalleri, beklentileri, fantezileri, kaygıları, umutları, korkuları), erken doğum/zor doğum, doğum sonrası anne depresyonu anne-bebek ilişkisini yakından etkilemektedir. Anne klinik değerlendirmede bebekle ayrılmaz bir bütün oluşturmaktadır. İlişki başlangıçta asimetriktir. Doğumdan sonraki ilk bir-iki ay Mahler’e göre bebek normal otistik dönemdedir. Henüz duyma ve görme yetileri tam gelişmemiş olan bebek doğumdan hemen sonra dış dünyanın farkında değildir ve içsel uyaranlarına göre tepkilerini verir. Barsak hareketleri, vücut ısısı, acıkma, dışkılama gibi fizyolojik düzenlemeleri ön plandadır. Annenin kucağında bakım, sevgi, görsel, dokunsal ve işitsel uyaran verilmesine ihtiyaç duyan bir ruhsal aygıt mevcuttur. Zamanla dış uyaranların artmasıyla, yatıştırılma ve ihtiyaçlarının dışarıdan gelmesiyle ilgisi iç dünyasından dış dünyaya kaymaya başlar. Annenin bunu yakın ilişki içinde optimal düzeyde düzenli olarak karşılaması bebeğin otistik dönemden çıkarak sembiyotik döneme geçmesini sağlar (2-5 aylık). Bu dönemde anne-bebek birbirine alışmış ve tek bir unit olmuşlardır. Bebeğinin söz öncesi dönemde olmasına karşın dilini anlamaya başlamıştır, ihtiyaçlarını ve nasıl yatışacağını öğrenmiştir. Bu ilişki uyum içinde anne-bebek dansı gibi görülür. Bu dönemde bebek de anneyi kendi uzantısı olarak görür. Dış dünyayı fark etmiştir ancak anneyi bunun dışında tutar, kendi parçası olarak algılar. Altıncı aya doğru artık sadece fiziksel olarak değil duygusal olarak da ihtiyaç duymaya başladığı anne ile bağlanma gelişmeye başlar. Bu aşamada annenin kendisinin bir uzantası olmadığını ve dış dünyanın bir parçası olduğunu fark etmeye başlamıştır ve “onsuz yaşamını sürdüremeyeceği” algısıyla birlikte ayrılık kaygısı da gelişmeye başlar. Tüm bu süreçleri yakın ilişki içinde geçirebilme, temasın önemi, ihtiyaçların zamanında karşılanabilmesi ve annenin bebeğe bağlanması açısından emzirme önemli bir rol almaktadır. Emzirme dönemi anne ve bebeğin birbirine yakın olduğu zaman dilimlerini doğal  akım süresinde sağlar ve bir yandan annelerin olumlu duygular yaşamasını sağlarken diğer yandan annelik doyumuna katkıda bulunur. Anne sütü bebek için doğal bir sakinleştiricidir, oral doyum da yatıştırıcı etki yapar, bebeğin duygusal gereksinimlerini (anneye yakınlık, oral doyum, vb.) karşılar ve anne ile bebek arasında güçlü bir bağ kurulmasını kolaylaştırır.  Bebeğin ebeveynlerle olan ilişkileri, sosyal, duygusal alanlarda gelişen beyninin strese en duyarlı olduğu döneminde biçimlendirici etki yapmasına; bebeğin erken dönemde kurduğu bu ilişkinin ileride kuracağı olumlu ilişkilerde fark yaratmasına neden olmaktadır. Bu fark sadece o çocuk için sınırlı kalmayıp, hem ilişki tarzının tekrarlanması ile hem de özgül bazı genlerin aktifleştiği epigenetik mekanizmalar üzerinden nesiller boyu da aktarılabilmektedir. Çocuk için onu strese sokan bir durum olduğunda ebeveynin duygusal olarak ulaşılabilir olması ve yaşantısını, hikayesini annesine aktarabilme, yansıtabilmesi onun ebeveynin gözünden yaşadığı olayı anlamlandırabilmesini sağlar. Bu ilişki yakın, sıcak duyarlı bir ebeveyn varlığında gelişebilir. Buna önemli derecede aracılık eden, anneyi ve bebeği duygusal olarak besleyen bir olaydır emzirme aynı zamanda. Hem annenin bebeğine bağlanmasına hem de bebeğin annesine güvenli bağlanmasına katkıda bulunur. Güvenli bağlanma ise bir bebek için kendisi ve “diğer” kişilerle ilgili içsel temsiller, modeller oluşturmasına (içsel çalışan modeller; kişilerin, kendileri ve diğerlerine ilişkin içselleştirdiği düşünceler), duygu ve davranışlarını düzenleme becerisine, duyguları tanıma, ayırt etme, empati ve mentalizasyon becerisine katkı sağlar. Emzirme, çocuğun etrafındaki dünyayı keşfetmesi için gerekli olan “temel güven” duygusunu sağlayarak daha bağımsız olmasını sağlayacaktır. Emzirmenin sağladığı yakın, temas içeren sıcak anne-bebek ilişkisi bebeğiyle duygusal bağının oluşmasında, dolayısıyla sosyo-duygusal ve psikomotor gelişimin yanı sıra daha iyi bir sözel kapasiteye sahip olmasına, bilişsel gelişimine ve çevresine uyumuna, sağlıklı bir sosyal gelişime olanak sağlar. Kendisine ve akranlarına karşı daha hoşgörülü olma ve daha sağlıklı sosyal ilişkiler oluşturmasına katkı sağlar. Başka bir deyişle, anne ile kurduğu ilişki örüntüsünü geliştirdiği sosyal çevreye aktarmaya başlar. Literatürde emzirilen bebeklerin emzirmeyen bebeklere göre daha sıcak ve sevgi dolu, daha kooperatif, daha az talepkâr ve daha sakin bebekler olduğu bildirilmiştir. Bir bebeğin bağlanma kalitesi ebeveynler ile etkileşimler ve deneyimlerle yakından ilgilidir. Bir çalışmada, annenin bebeği ile olan duygusal etkileşimin, emzirme uyumunun maternal bağlanma ile ilişkili en önemli faktör olduğu; başka bir deyişle, emzirme sırasında annenin bebekle pozitif duygu alışverişi yapmasının bağlanma ile yakından ilgili olduğu bildirilmiştir. Annenin duyarlılığı yalnızca erken anne-bebek etkileşimlerini değil aynı zamanda bebeklerin bağlanma kalitesini de etkiler. Emzirme, annelerin bebeklerinin davranış kalıplarını, belli bir mesafeden dokunsal ve göz teması yoluyla öğrenmeleri için önemli fırsatlar yaratır. Annelerin, bebeklerin duygularını dikkatli bir şekilde gözlemlemelerinin neden olduğu, bebeğiyle olan duygusal değişimlerini içeren etkileşimli davranışların artan sıklığı ve emzirme sırasındaki tepkimelerin maternal bağlanma üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca gebelikle birlikte başlayan doğumla tetiklenen ve emzirmeyle devam eden annelik davranışında da emzirmenin çok önemli rolü olduğu bilinmektedir. Doğumla birlikte annede hemen bazı davranış değişiklikleri gözlenir ki bu davranışlar bebeğin bakımı ve korunmasını sağlayacak annelik davranışlarıdır. Annelik davranışına katkısı olan biyolojik (oksitosin, prolaktin, östrojen genleri gibi), çevresel (annenin kendi annesiyle olan ilişkisi, doğumdan önce ve sonra bebeklerle karşılaşma, bebekle ilgili beklentiler, imge bebek, bebeğin uyarısı) ve hormonal (doğumdan önce  östrojen, progesteron, doğum sırasında ve sonrasında oksitosin, prolaktin ve kortikotropin salgılatıcı hormonCRH) etkenlerin birlikte geliştirdikleri özel nöral yolaklar gereklidir. Gebelik boyunca yüksek olan progesteron ve östrojen beyinde oksitosin ve prolaktin reseptörlerinde artış yaparak annelik davranışında rol alır. Oksitosin doğumdan hemen sonra anneliğin başlaması için gereklidir, ancak sürdürülmesinde önemi azalır. Doğumdaki vajinoservikal uyarı sonrası oksitosin salınışının başlatılması aracılığıyla otomatik olarak annelik davranışları başlamaktadır. Oksitosin doğuma yardımcı olmasının yanı sıra, süt salınışına yardımcı olmaktadır. Emzirme sırasında salgılanan oksitosin aynı zamanda annenin anksiyetesini ve stres düzeyini azaltır, annelik duyarlılığının gelişmesine yardımcı olur. Ayrıca oksitosinin annenin bebeğin işaretlerini anlayabilmesinde ve onu tanımasında da olumlu bir katkı yaptığı ileri sürülmektedir. Annenin çocuğa bağlanması ve bakım vermesinde bu açıdan oksitosin ve vazopressin hormonlarının da öneli üzerinde durulmaktadır. Emzirme döneminde annede meydana gelen hem fizyolojik hem de psikososyal değişiklikler, emzirmenin anne duyarlılığı üzerindeki potansiyel etkisini desteklemiştir. Zayıf maternal duyarlılık, güvensiz bebek bağlanmasına neden olur ve yaşamın sonraki dönemlerinde olumsuz bilişsel sonuçlarla ilişkilendirilir. Anne duyarlılığı, anne ve bebeklerin karşılıklı ve eşzamanlı değişimlerle karakterize edilen etkileşimlerinin bir göstergesidir. Annenin bebek ipuçlarını sürekli olarak tanıma ve bunlara cevap verme yeteneği olarak tanımlanır ve bebek gelişimini etkileyen etkileşimler için kritik öneme sahiptir. Anne-bebek etkileşimleri karşılıklı ve eşzamanlı değişimlerle tanımlanır ve genellikle “anne-bebek dansı” olarak adlandırılır. Eğer anne bebeğinin ipuçlarını uygun bir şekilde anlayabiliyor ve cevaplayabiliyorsa, bebek tarafından keşif yapmak, gerektiğinde bebeği izlemek ve korumak için uygun ve güvenli bir temel sağlayabilir. Emzirme ve anne duyarlılığı arasındaki ilişkiyi gösteren araştırma makalesinin gözden geçirilmişiyle elde edilen verilere göre; emziren annelerin mamayla besleyen annelere göre bebeklerinin ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olduğu; bakım verenlerin, beslenme etkileşimleri sırasındaki çocuk davranışlarına karşı duyarlılığının arttığı, emziren annelerin çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını ve ipuçlarını tanıdığı, anladığı ve gelişimsel olarak uygun şekillerde yanıt verdiği, duyarlı olmayan beslenme uygulamaları ise çocukların ihtiyaç ve ipuçlarının farkındalığı azalttığı (örneğin, bebeği doygunluk iletişimine rağmen biberonu bitirmesi için teşvik etme) bildirilmektedir. Ek olarak emzirme, anne-bebek etkileşimi içindeki anne ve bebek kontrolü açısından aralarında uygun bir denge sağlar, duyarlı olmayan beslenme uygulamalarının (biberonla besleme gibi) ya aşırı anne kontrolü (örneğin kısıtlayıcı beslenme uygulamaları) veya aşırı çocuk kontrolü yönünde bir dengesizlik sağladığı belirtilmiştir. Emzirmenin doğasının, biberonla beslenmeye kıyasla, sırasıyla annelerin daha az veya daha fazla kontrol sahibi olmalarına neden olduğu bildirilmektedir.

Başka bir deyişle, bir annenin, istese dahi emzirmeyi kontrol etmesinin daha zor olduğu, çünkü emzirmenin başarılı bir şekilde başlatılması, bebek için daha aktif bir rol gerektirdiği; emzirme deneyiminin, annelerin bebek ipuçlarına karşılık olarak öğrenme ve beslenme yeteneğini kolaylaştırdığı bildirilmiştir. Çünkü anne, bebeğin tükettiği miktarı değerlendiremez ve bu nedenle beslenme kararlarını biberonlar yerine bebek bazlı ipuçlarına dayandırması gerekir. Mama bazlı besleme ipuçlarının somut ve genellikle baskıcı/zorlayıcı besleme stilleri olan annelere neden olduğu görülmüştür. Daha uzun emzirme sürelerinin daha sonraki çocukluk döneminde daha fazla duyarlı beslenme ve ebeveynlik becerilerine olanak sağladığı bildirilmektedir. Ancak emzirme süresi açısından; bebeğin ruhsal gelişimi bağlamında özerklik dönemine gelindiğinde emzirme nedeniyle halen anneye bağımlı kalmasının; ayrışmasını zorlaştıracağı, ambivalans (çelişkili) duygu ve davranışları arttıracağı, bağımlı özellikler sergileyebileceği, bu nedenle fiziksel ve duygusal ayrışmasın engelleyebileceği, bu nedenle bebeğin ruhsal gelişim ve ihtiyaçlarının göz önünde bulundurmasının gerektiği bilinmektedir

 

Nigar Şahin Alpay

Hemşire-Emzirme ve Aile Danışmanı

 

Kaynak:

  • (https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/cocuk-il-faaliyetleri/nisan-ayinda-illerimizde-duzenlenen-anne-sutu-ve-emzirme-danismanligi-egitimleri.html)
  • (https://emzirmekongresi.org/sites/default/files/yuklenen-dosyalar/2019-12/tammetin1012_19END.pdf) .
  • (Doç Dr Seda TOPÇU Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Sosyal Pediatri Bilim Dalı, Ankara, Türkiye) https://emzirmekongresi.org/sites/default/files/yuklenen-dosyalar/2019-12/tammetin1012_19END.pdf)
  • (Doç.Dr.Dilşad FOTO ÖZDEMİR1Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye, (https://emzirmekongresi.org/sites/default/files/yuklenen-dosyalar/2019-12/tammetin1012_19END.pdf)
  • Tomris CESUROĞLU http://beseryapimbakimonarim.com/2013/02/08/tomrisin-emzirme-notlar-1-merhaba/ https://saglikeditoru.wordpress.com/2015/06/12/hamlet-hucrelerinden-gelen-mucize-anne-sutu/
  • https://saglikeditoru.wordpress.com/2015/06/12/hamlet-hucrelerinden-gelen-mucize-anne-sutu
aydinlatma-metinleri

Aydınlatma Metinleri

Danışan Aydınlatma Metni KVKK Başvuru Formu Kişisel Verilerin İşlenmesi ve İmha Politikası Özel Nitelikli Kişisel …

emel-ay-2

Merkezimiz

Merkezimiz Ankara'nın birçok semtinden tek vasıtayla ulaşılabilecek bir konumdadır. Fotoğraflarımıza erişmek için …

emel-ay-psikolog

Kurucumuz

Emel AY Uzman Aile Danışmanı Psikolog 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünü …